Etraf hâlâ toz duman.
Duygularımız hâlâ karman çorman.
Kızgınlık, hüzün, utanç, kaygı, çaresizlik , anlamsızlık hissi bir garip sis  gibi yüreğimize çöktü.

Yaşamış olduğumuz depremde;kaybettiklerimize rahmet,zarar görmüş herkese sabır, kalben ve bedenen şifa diliyorum.

Yapılan yardımlar şahsım adına beni avutmuyor.
Hayata gülümseyebilmek için haklı bir sebep bulmak istiyorum.
Abartı bir duygu belki ama sosyal medya bile takip etmiyorum eski sıklıkta, yapılan hakaret dolu siyasi paylaşımlar;espri ve ego yüklü   umarsızca gibi algıladığım gönderiler ,canımı yakıyor.

Mümkün değil gibi geliyor , göğe bakıp şükür hissi ile dolabilmek, manasız esprilere , şahsi paylaşımlara sevgiler yollamak.

Çok can bu evrendeki yolculuğunu bitirdi.Ömürlerine, ömürlerimize, anılarımıza şahitlik eden yerleşimler yitip gitti.

Ölüm duygusu da değil  aslında asıl acıtan, kalan bizler, yıkıntılarımız…
Yangınlar, seller, pandemi, depremler derken yaşantımızdan,yiyip içtiğimizden,uyuduğumuz uykudan, üşümekten , sıcakta bunalmaktan utandık; utanmaktayım.
Hangi felaketin kapıda olduğunu bilsek de sıradakini kestiremez olduk.
Bu vakitten sonra öyle bir yaşamalıyız ki kalan ömrümüzü ; utanacak hiç bir şeyimiz olmasın.

Son yıllarda yaşadığımız felaketler bize büyük dersler ve öğretiler bırakarak gitti.
Her şeyden önce hayatın bir oyun değil,bir sorumluluk olduğunu çok daha net bir şekilde gösterdi.

Sorumsuz insanlarımızın yarattığı acıları daha açık nasıl gösterecek?
Yaptığımız işlerin,ettiğimiz lafların,taşıdığımız vasfın sorumluluklarını alıp , hakkını vermektir artık bize düşen.
Yoksa ne bu yıkıntıların ne de gelecek yıkıntıların altından kalkamayız.
Kalan ömrümüzü servet gibi taşıyarak, vicdanlarımızı ve kalplerimizi elimize almanın zamanı.
Her konuma uzman ve yetkin kişilerin getirilmesinin ne kadar hayati önem taşıdığını, yaşadığımız felaketler ve sonrasındaki kriz yönetimindeki aksaklıklarda bir kez daha gördük.

Eğitimsiz, deneyimsiz, örgütsüz öylesine istihdam edilmiş insanlardan oluşan kadroların ne kadar yetersiz kaldığını ciğerimiz yanarak maalesef sadece seyredebildik.
Eskiden, çok eskiden diye başlar çoğu iç çekiş cümlelerimiz…

Eskiden sözcüğünün derinine inildiğinde özlem duyulanın geçmiş değil, geçmişteki masumiyetimiz olduğunu farkettik.

İnsanoğlu masumiyetini, dürüstlük, çalışkanlık, sabır, gözütokluluk ,özveri ve kararlılık gibi faziletlerle besleyemediği için koruyamadı
Mihnetten kaçtı, nimete odaklandı.

Önümüze,abuk subuk şeylere anlamlar yükleyip , gerçek dışı yaşamlar sunuldu.
Kapitalist sistemin sırtımıza yüklediği saçma sapan yükleri bir kenara atıp, gerçekte değerli olanlara sahip çıkmalıyız.
Vicdanımıza ve bilincimize.

Önümüzde çok önemli bir seçim var. Su akacak ve mutlaka yolunu bulacak;kalp kırıp telafi edecek kadar uzun değil  belki de hayatımız.
Güzel kalplerinize iyi bakın.
Selametle…