Hiç uzatmadan fikrimi peşin paylaşayım: ‘’UKRAYNA KURBAN’’ Emperyalizm dünya coğrafyasında bazı ülkeleri bulur ve ‘AV/KURBAN’ haline getirir.

Elindeki türlü mekanizmalarla her halükarda AVCIYI haklı gösterir..

Dünyada 2022 yılı itibarıyla AVCILARIN listesi bellidir:

ABD,
İngiltere,
Rusya,
Çin olup bu listeye dahil olmak isteyen ülkeler ise;
Hindistan,
Türkiye,
İran diye bir çırpıda sayabilirim..


UKRAYNA neden kurban ya da AV seçildi?

Nüfus yapısında görülen çeşitlilik ve millet olma vasfını henüz kazanmamış ülkeler AVCILAR (EMPERYALİST ÜLKELER) için en uygun, en müsait, en kolay, en eğlenceli AV’dır..

Yakın tarihimizden örnek mi?  

Irak, Libya, Suriye, Venezüella, Afganistan, Yugoslavya son 20-30 yılda başlarına neler geldiğini hepimiz iyi biliyoruz..

AVCILAR listesine ADAY ülkeler için bekleyen en büyük tehlike ise bir anda AV durumuna düşmeleridir..

Hindistan, İran, Türkiye gibi ülkelerin bünyesinde de ne entrikalar, ne oyunlar çevrildiğini görebiliyoruz..

İsterseniz bir belgeselde izlediğim doğadan bir örnek vereyim.:

2-3 metre uzunluğunda 1 yılan avını peşine düşüyor. Fare kaçıyor, yılan kovalıyor, artık avına o kadar çok yaklaşıyor ki aniden arkasına bakıyor:
Dev piton yılanı çok yakınında..

AVCI iken bir anda AV oluyor.. 

Peki, bu kadar felsefi girişten sonra Ukrayna-Rusya savaşı ne olacak?

Ukrayna devleti en az 2’ye belki de 3’e bölünmeden bu iş bitmez.. 

Ne kadar sürer?

Savaş 15-20 güne biter ve müzakereler derken 6 ay-1 yıl içinde yeni sınırlarla olaya nokta konur.. 
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx

Bu hafta GAZETEBU’da beni takip eden okuyuculara sürpriz yapayım mı, hem de biraz eğlenelim mi?

60 bölümlük NORMAL ÖTESİ AŞK kitabımdan her hafta 1 bölüm gelecek ve hoş vakit geçireceksiniz..

BÖLÜM-1

Sabahın alacakaranlığında uyanıyor. 

Gözünü açıyor. 

Hala yıldızlar ayakta duruyor. 

Sanki sönmemek için çabalıyor. 

Ancak kaçınılmaz sonu onlar da fark edemiyor. 

Geçen her saniye ışık ferlerini biraz daha zayıflatıyor. 

Aslında direnmenin manası olmuyor. 

Tek galip zaman oluyor. 

Zaman, zaman, zaman daha ötesi karanlığa çıkıyor.

Hem yıldızlar için, hem ay için artık ışık verme bir başka akşama kalıyor. Tertemiz havayı çekiyor. 

Kirlenme öncesi bol oksijenli havayı ancak sabahın ilk saatlerinde soluklayabiliyor. 

Kulak kesiliyor kırlangıca, uyuyor. 

Kulak veriliyor serçelere, ötüyor. Ötüyor ama uçamıyor. Karanlığa ya da boşluğa ötüyor. 

Sabahın ilk ışıklarına, çabuk gelmesi için yalvarıyor.

Kulak dikiliyor, otobüslerin gürültüsü geliyor. Oradan oraya taşınanlar için sabahın ilk ışıkları, belki ilk umutları oluyor.

Kulak açılıyor sarmaşığa, uyanıyor. Ama çiçek açmak için pek fazla acele etmiyor. Güneşin kendisini görmek istiyor.

Kulak dikleniyor sevgiliye, uyuyor. Uyumakta ısrar ediyor. Oysa geçen zaman sevgilerinden, aşklarından çalıyor.

Kulak dayıyor bebeğe, mışıl mışıl uyuyor. Büyümesi için uyuması gerekiyor.

Mevsimlerden ilkbahar, aylardan mayıs, günlerden salı; kader ağını o gün örmeye başlıyor. Sabahın ilk ışıklarıyla iş seyahati için Atina’ya gitmek üzere önceden yeri ayrılmış THY’nın tarifeli uçağına biniyor ve cam kenarına oturuyor. 

İnce ve tiz bir sesle irkildi. Güzel bir hostesin sesiydi. 

“Merhaba,”, dedi ve devam etti, “Lütfen kemerleriniz bağlayın.”

“Elbette, hemen bağlıyorum. Yolculuğumuz ne kadar sürer?”

“Büyük olasılıkla bir saat sonra Atina havaalanında oluruz efendim.”

“Teşekkürler.”

Uçak dolmaya devam ediyor, artık son yolcular yerlerini alıyor. Yanında boş bulunan koltuklara iki bayan gelip oturuyor. İlk anda yüz mimiklerinin gülümsemesi eşliğinde selam veriyor. 

Uçak kalkıyor. Takriben on dakika sonra yiyecek-içecek servisi başlıyor. Bu arada yanında oturan bayan Yunanca soruyor:

“Su alabilir miyim?”

O hemen yardımcı olmak üzere Yunanca konuşmaya başlıyor. 

“Çok teşekkür ederim. Demek Yunanca biliyorsunuz?”

“Evet. Nasılsınız? İsmim …!”

“Memnun oldum! İsmim …!”

Böylece ilk tanışma gerçekleşiyor. Yöneltilen nereye, neden, niçin gibi sorular ve yanıtlar havada uçuşuyor. İstanbul’a hayran kaldığı daha ilk cümlelerde göze çarpıyor. Yaklaşık bir saat süren yolculuk süresince; daha çok tanımak, daha çok konuşmak gizli emelleri oluyor sanki. Aralarındaki bilinmezleri en aza indirgemek tek erek, tek hedef…
 
O tekrar hayal alemine dalıyor. Bu kez uçakta ilk kez gördüğü Yunanlı kızı nasıl tarif ediyor ve nerede görüyor? 

Yine, her zaman olduğu gibi güneş kendini dağların arkasına sarkıttı ve evler, ağaçlar, kısaca yeryüzündeki şekiller, yansımalarını kaybetti. 

Gölgelerin bulanıklaştığı veya anlaşılmaz olduğu zaman sığınacak ışık dolu yer aramaya başladı. Karanlığa inat, hep aydınlığa baktı. 

Camdan göz attığı zaman ışıl ışıl lambaları, 

Kulağını kabarttığı zaman romantik müzik sesleri, 

Gönlüne sorduğu zaman içeri girmesini söyleyen mırıltıları…

Kapıyı açtı ve içeri adımı attı. 

“Hoş geldiniz, Nasılsınız?” gibi yumuşak ve sevgi dolu bir ifadeyle karşılaştı. 

“Teşekkür ederim,” dedi ve barın en sol köşesine oturdu. Sek ve buzlu bir duble viskiyle limon suyu içinde dilimlenmiş havuç istedi. 

Gökkuşağı renkleriyle bezenmiş, sarmalanmış, kucaklanmış ışık huzmesi barın içini neredeyse zapt etmişti. 

Henüz gece yarısı bile olmadığı için içeride yedi sekiz müşteri ancak vardı. Bu arada müptelası olduğu sigarasını çıkardı ve yaktı. Bir soluk çekemeden bar kapısı açıldı. İçeriye; yaz geceleri ay ışığının denize yansımasını andıran, yakamoz misali pırıl pırıl ışıldayan bir kız girdi. 

Sapsarı ve upuzun saçları… 

Masmavi gözleri…

Simetrik vücut hatları… 

Her iki yanağında gamzesi…

Üzerini sıkı sıkıya saran, parıltılı  bir elbisesi…

Neredeyse sıfır beden manken vücudu ile…


Usul usul adımlarıyla barın en sol köşesine, yanına doğru yöneldi ve nazik bir gülümsemeyle oturdu.

Kız, bir sigarayı eline aldı. O, centilmence hemen çakmak çıkardı ve yaktı. 

Kız teşekkür etti ve ismini söyledi. Onun ise heyecandan dili damağı kurudu ve sadece memnun oldum diyebildi. 

Viskisinden bir yudum aldı. Sigarasını tekrar çekti. Bu arada kızla konuşmak istiyor ama sudan çıkmış balık halini oynuyor. Ne diyeceğini bilmiyor, tam bir şaşkınlık hali yaşıyor. Hiçbir şey hatırlamıyor, hiçbir şey aklına gelmiyor.

Aradan beş dakika geçiyor ve; 

Masmavi gözleri davet ediyor… 

Mimikleri ve gamzeleri çağırıyor… 

Narin ve bakımlı elleri hareket ediyor… 

Dolgun ve kıpkırmızı dudakları görünüyor… 

İlk sohbete merhaba deniliyor. 

Söylenen viskiyi şerefine ve sağlına kaldırıyor. Kız da buna katılıyor. İşte o andan itibaren hafızası, zihni, dimağı yeniden işlevsel hale dönüyor. Harfler, sözcükler, cümleler sıra sıra yerlerini alıyor. 

Şiir gibi akıcı konuşuyor…
 
Hikaye gibi heyecanlı anlatıyor...

Drama gibi rol yapıyor...

Onlar için muhteşem bir arkadaşlık doğuyor...

Sayın yolcular diye başlayan anonsla kurduğu hayalden çıkıveriyor. 
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx

Haftaya başka bir yazımda görüşmek üzere sağlıkla ve sevgiyle kalın..

SOKAK GAZETECİSİ
Bucak-BURDUR