BALKAN GEZİSİ

YUNANİSTAN,

MAKEDONYA, 

KOSOVA, 

ARNAVUTLUK,

KARADAĞ, 

HIRVATİSTAN,

BOSNA HERSEK, 

SIRBİSTAN,

 Ve BULGARİSTAN..

Bu ülkeleri 7 gece 9 günde gezmek hakikaten yorucuydu..

Bucak’tan çıkış, tekrar dönüş takriben 5 bin km.’lik seyahat yapıldı..

Bu tür kültür gezileri illa ki meşakkatlidir ama kesinlikle buna değer kanaatindeyim..

Çünkü göreceksin, öğreneceksin, bilgileneceksin ve yeni düşünce zenginliği yakalayacaksın..

Dünya ne Türkiye’den ibaret, ne de Türkiye tek başına dünyada..

Her ülkenin kendine münhasıran özelliliği, yapısı ve popülasyonu var..

Kültür turlarında rehber çok önemli aktör olup gezinin kalitesini, yararını artırabilir ya da zayıflatabilir..

Dil bilmenin, en azında İngilizce bilmenin dünya üzerinde diğer insanlarla iletişim kurabilmenin tek şartı olduğunu bir kez daha tanık oldum..

Yugoslavya dağılması üzerine oluşan Slovenya dışında 7 ülkenin 6 (Sırbistan, Bosna Hersek, Hırvatistan, Karadağ, Kosova, Makedonya)’sını gördüm..

İlk olarak Yunanistan gezisini özel bilgilerle benim penceremden anlatayım..

İkinci kez gittiğim Kavala şehrinde diğer şehirlerde görmediğim bir tabela vardı..

Kanlı Kıbrıs haritası ve asla unutmayacağız yazısı..

Altında yatan sebebi öğrendim:

Meğer 1974 yılında gönüllü birçok Kavala vatandaşı Kıbrıs’a gitmiş ve savaşa katılmış, kimisi ölmüş, kimisi yaralanmış..

Yine 2.kez gittiğim Selanik kenti ise neredeyse İzmir’in benzeri bir şehir yapısı var..

Selanik deyince akla gelen elbette Mustafa Kemal ATATÜRK evi oluyor..  Mustafa Kemal bu evde doğmuş mu, doğmamış mı bir sürü rivayet var..

Bir görüşe göre bebekliğinden, 3-4 yaşına kadar bu evde yaşamış. Babası Ali Rıza Efendi, Selanik’te çalıştığı şirkette işini kaybedince Mustafa Kemal ailesiyle tekrar Selanik yakınlarındaki doğduğu köye dönmüş. 1888’de Ali Rıza Efendi ölmüş. Annesi Zübeyda Hanım tekrar evlenmiş.

Ciddi tarihçiler göre ise 7 yaşında öksüz kalan Mustafa Kemal, Manastır’daki askeri okula gidinceye kadar Selanik’te kalmış. Amma öyle, amma böyle, kesin olan Mustafa Kemal Atatürk’ün halen korunan bu evde hayatının bir bölümü geçtiğidir..

Selanik deyince aklıma gelen 2.öğe aynı İzmir’de olduğu gibi sahil ya da upuzun kordon boyudur..

İzmir’den tek farkı ise daha içerileri esinti alsın diye kordon boyunca yüksek bina yoktur..

Selanik’le özdeşleşen Beyaz Kule, Selanik surları, tarihi kiliseler, tarihi meydanlar ve tarihi binalar görülmeye değer diyebilirim..

Selanik sonrası ver elini Makedonya-Yunanistan sınırına..

İzlenen rota ise Selanik-Edessa-Florina ve Niki sınır kapısı..

Sınırdan sonra hemen 15-20 km. mesafedeki Bitola ya da Manastır şehrine varış..

Mustafa Kemal Atatürk’ün askeri lise öğrenimini gördüğü okulun gezilmesi..

Anlatılan hikaye şudur:

Mustafa Kemal öğrenci iken Manastır şehrinde bir kızla arkadaşlık kuruyor, hatta gençlik aşkı ya da ilk aşkı diyebileceğimiz ilişki yaşıyor. Bu ilişki ta ki İstanbul’a Harp Okuluna gidinceye kadar sürüyor.. Kız evlenmiyor, hep bekliyor ama Mustafa Kemal aşkına karşılık veremiyor..

Burada kendimce başka bir hikaye aklıma geldi:

Mustafa Kemal’e kader ağını örmüş bir kere, aşk bile olsa dünya lideri olma konusunda önüne çıkan hiçbir engel onu durduramıyor. Mesela bu kızla evlenseydi tamam işte, muhtemelen bu civarlarda kalırdı, asla dünya lideri olamazdı..

Bu arada Manastır ‘’Elveda Rumeli’’ dizisinin çekildiği yerdir..

Manastır’(BİTOLA)dan hareketle Ohrid gölünden ismini alan şehre varıyoruz..

Otel ve ertesi sabah kahvaltı sonrası Ohrid şehir turu başlıyor. Camiler, bedestenler, kiliseler özgün mimariler görülüyor ve Ohrid Gölü tekne turu başlıyor. Yaklaşık yarım saat süren tur boyunca gördüğüm şudur:

Gölün yarısı Arnavutlukla doğal sınır olup karşı tarafta Arnavut dağları vardır. Göl kenarında Eski Yugoslavya Başkanı Tito’nun sarayı hala durmaktadır. Bir asker saray binasında nöbet beklemektedir..

Turun ardından başka bir doğa harikası Matka Kanyonuna gidilir. Takriben 1 km.lik yürüyüşle kanyon gezilir..

Makedonya Başkenti Üsküp’e hareketle otele varılır. Üsküp yakınlarındaki bir lokantada düzenlenen Makedon gecesine katılırız..

Dikkatimi çeken üniformalı polis mi, asker mi bilemedim, gelip o lokantada alkollü içecek almasıdır..

Ertesi Sabah kahvaltı sonrası Üsküp şehir turu yapılır, işte şehrin sembol mimari yapıları, çarşıları gezilir yine..

Dikkatimi çeken ne mi?

Makedonya Devlet Yönetimi heykel manyağı olmuş..

Belki yüze yakın heykel dikmişler..

Sonra heykellerden yolsuzluk çıkmış ve iktidarı bırakmak zorunda kalmışlar..

Sabahleyin kahvaltıya müteakip yolculuk KOSOVA’ya başlar..

Sınır geçişinin ardından başkent PRİŞTİNA panoramik turu yapılır ve meşhur KOSOVA Meydan Savaşının yapıldığı yere ulaşıyoruz..

1.SULTAN MURAT HÜDAVENDİGAR mezarı ve türbesi ziyaret edilir..

Malumunuz 1389 yılında yapılan bu savaşta ilk kez bir Osmanlı padişahı savaş alanında ölmüştür.. Bir Sırp tarafında hançerle suikasta uğramıştır..

Tabii ben de merak ettim:

Sultan 1.Murat Mezarı Bursa’da var, Kosova’da ne mezarı vardır? 

Meğer 2 mezarı varmış. Çünkü geri Bursa’ya cenazeyi götürmek zorundalar ya, bu arada iç organları cesedi bozar ya, bu yüzde iç organlarını almışlar ve oraya bir mezarlığa gömmüşler. Cesedin diğer kalan bölümü ilaçlanıp yaklaşık 1.500 km. mesafedeki Osmanlı başkenti Bursa’ya taşınır ve mezara konur..

Bu ilginç bilgiye yerinde öğrendim..

Yarım saatlik bir yolculuk sonrası Türklerin yoğun yaşadığı PRİZREN’e varıyoruz..

Hakikaten hemen hemen herkes Türkçe biliyor, her yerde Osmanlıdan kalma cami, çeşme ve hamam var..

Öğle yemeği için bir küçük kafeterya gibi bir yere oturdum ve 1 porsiyon köfte ve ayran söyledim..

Bilin bakalım 1 porsiyonda kaç köfte var?

Hem iri iri..

4 mü, 5 mi, 6 mı, 7 mi, 8 mi, 9 mu?

Hayır, tam 10 tane ve bir tabak dolusu..

Valla ekmeksiz falan bitirdim artık..

Özel izlenimim şudur:

Almanlar dehşetli inşaat faaliyeti içindeler..

Hem başkentte hem de burada çok katlı büyük apartmanlar dikiyorlar..

AK DRİN nehrinin bir kolu olan BİSTRİÇA, şehrin tam ortasından geçiyor..

Yine dikkatimi çeken NATO askerleri şehrin içinde askeri araçlarla hala devriye geziyorlar..

Otobüse binildi, Arnavutluk transit geçildi ve Yugoslavya’dan (Sırbistan bugünkü adı) en son ayrılan KARADAĞ yolculuğuyla başkent POTGORİCA’ya geldik..

Kahvaltıya müteakip Karadağ/KOTOR’a yolculuk başlar..

Yol üzerinde Avrupalı jet sosyetenin uğrak yeri olan Saint Stefan Yarım Adasını panoramik olarak gördük..

Karadağ/KOTOR şehri ve körfezi muhteşem olup kiliseler ve tarihi saat kulesi görülmeye değer..

Adriyatik kıyısından Hırvatistan’a geçiş ve DUBROVNİK’e varış..

Hırvatistan/DUBROVNİK şehri İtalyan mimarisinden oldukça etkilenmiş ve otantik hali mükemmel korunmuştur..

Katolik çoğunluğa sahip oldukları için İtalya etkisi ve yansıması elbette kaçınılmazdır..

UNESCO Dünya miras listesinde olan DUBROVNİK tarihi sokaklarında gezerken; ilk kez kendimi 14. Yüzyılda yaşıyormuş gibi hissettim..

Tek kelimeyle harika..

Tarihi kiliseleri, saat kuleleri, teleferikle çıkılan kale surları..

Turist akınına uğramış hem de Mayıs ayı başında, kim bilir yaz sezonu nasıl olur..

Otobüse binip Bosna Hersek topraklarına geçiş ve Trebinje şehrinde konaklama..

Sabah Kahvaltısına sonra Blagaj Tekkesi (Balkan Alevileri) ve Buna Nehri kaynağının olduğu yer ziyaret edilir..

Dağın dibinden su fışkırıyor ve BUNA nehrini oluşturuyor..

Nehir kıyılarında oturma yerleri ve kafeler mevcut olup 1-2 saat su sesiyle kafa dinlemek mümkündür..

Ve Tarihi MOSTAR şehrine hareket başlar..

1557 yılında Mimar Hayrettin tarafından inşa edilen tarihi MOSTAR köprüsü görülür.. 1993 yılında Hırvat topçusu tarafından yıkılan köprü 2004 yılında Türkiye tarafından tekrar restore edilir..

Köprünün diğer ilginç hikayesi 22 metre yüksekliğe ulaşan köprü üstünden aşağı nehre atlayan Bosnalı delikanlılar kızlara kur yaparlar..

Şaka bir yana ne kur yaparım ne de o köprüden aşağı atlarım:))

Tarihi daracık sokakları ve çarşısı görülmeye, gezilmeye değer..

Tabii sokağın sonuna doğru önüme savaş müzesi çıktı. Giriş ücretini ödedim ve girdim. Tarihi gerçekleri gördüm ve bir kez daha şok oldum..

Hani askerin ve askerliğin de bir raconu vardır. Bir şehri kuşatırsın ve kadınlara, çocuklara, yaşlılara ayrılması için süre verirsin, sonra savaşırsın..

Amaç toprak kazanma değil sadece etnik temizlik olunca savaş anlamını yitiriyor..

Akılsız, geçmiş duygularının esiri fanatik, aşırı milliyetçi Sırp yönetimi, ne kadar Bosnalı varsa öldürmeyi planlıyor..

2 milyon Bosnalı var ve 3.5 yılda bunun ancak 400 binini yok edebiliyor.. Bunların sonucunda elindeki tüm toprakları kaybediyor..

Yugoslavya’dan 7 tane ayrı devlet doğuyor..

Sonuçta kanaatim odur ki bu insanlık suçunu ve utancını Hırvatlar ile Sırplar yüzyıllar boyunca taşıyacaklar..

Akşamüstü Bosna Hersek Başkenti Saraybosna’ya varıyoruz..

Saraybosna içinde apartmanlarda hala mermi izlerini görülebiliyor..

Şehir mimarisinde Osmanlı ile Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun etkisi bellidir..

Camiler ağırlıklı olmakla beraber kiliseler de mevcuttur..

Külliye, medrese, saat kulesi, bedesten görülüyorken Musevi Sinagogu, Ortodoks Kilisesi, Katolik Katedrali de mevcuttur..

Tarihi Osmanlı çarşısı gezmek ve alış-veriş yapmak için birebirdir..

Bosna Hersek sınırından Sırbistan topraklarına geçiş sonrası geniş bir ova başlıyor, dağlık alanlar neredeyse hiç kalmıyor..

Belgrad şehri 7 parçaya bölünen ve küçülen Yugoslavya sonrası Sırbistan devletinin de başkentidir..

Eski Belgrat Tuna nehrinin doğusu oluyor artık..

Tüm tarihi ve mimari doku korunmuştur..

Yeni Belgrat ise Tuna nehrinin batısında kuruluyor, işte bildiğimiz çok katlı binalar dikiliyor..

Belgrat deyince Tuna nehri ile Sava nehrinin birleştiği alanda yer alan Belgrad kalesidir..

Kale yaklaşık 500 dönümlük araziye yayılmış, kale surlarıyla çevrilmiş, Belgradlıların soluk alacağı park ve gezi yeridir..

Kanuni Sultan Süleyman Belgrad Kalesini 1529 yılında fethediyor, ilginç olan Kanuni’nin ilk fethidir.. .

Kanuni karadan çok zorlanıyor ama Tuna nehri üzerinden de gemiyle sarınca kale dayanamıyor ve düşüyor..

Tuna nehri ile Sava nehrinin birleştiği alanın manzarası çok güzeldir..

Kale turu sonra yakında araç geçişine yasak geniş bir bulvar var ve insanlar sel gibi aşağı-yukarı akıyor..

Bu cadde üzerinde kafeler, oturma yerleri olup bir tane AVM vardır..

Otelimize geçip sabah Sofya turumuz başlar..

Uzun bir yolculuktan sonra öğle yemeği Sofya’da bir Türk lokantasında yenir.. Balkanların en büyük kilisesi ve diğer tarihi yerler gezilir..

Akşam Bulgar gecesiyle Sofya turumuz sonlanır..

Ertesi sabah Türkiye’ye dönüş başlar, öğleye doğru Bulgaristan’ın 3.büyük şehri Plovdiv’e uğradık..

Gece geç vakit İzmir’e, sabah 8 civarında Bucak’a geldim..

Uzun ve yorucu kültür turumuz sona erdi..

Çok memnun kaldım, hediyeler dahil yaklaşık 700-800 Euro gezi harcaması çıktı..

Herkese tavsiye ederim..

Gitmek, görmek, bambaşka görüş ve düşünceyle zenginleşmek çok güzel olsa gerek..