Bugün bir yazı okudum sosyal medyada Osman Oktay abimizin yine her satırında insanı kendine getiren alışılagelmiş pencerelerimizden sıyrılıp bize farklı bakış açıları kazandıran yazılarından birisiydi. Üstelik çalakalem yazılmış bir yazı olmasına rağmen birçoğumuzu yine kendine hayran bırakan bu yazının benim için önemi başkaydı.
Osman abim bugün Bucak’ın çarşı olarak adlandırdığımız, Bucak’ta yaşayan herkesin illa bir sebepten kullandığı Akbaba Sokağı bugünkü adıyla 3918 No’lu sokağını kaleme almış kendi tarzıyla. İnsanların bir şekilde istasyon olarak kullandığı geçiş noktası olarak gördüğü üç büyük caddeyi birbirine bağlayan belki de en büyük ve en hareketli sokağıdır Akbaba Sokak ve işleyişi ve işlevini çok güzel tasvir etmiş Osman Oktay. 1940’lı yıllarda Bucak’ın ovası olarak kabul edilen bu sokakta yalnızca Jandarma karakolu ile Hacıibişlerin bağ evi bulunurmuş. İşte ben bu sokakta bu bağ evinde doğmuş bu sokakta büyümüş biriyim. Hal böyle olunca ustamızın yazısına âcizane bir katkıda bulunmak onun kadar olmasa da bir yazı da ben yazmak istedim umarım haddimi aşmadan.
Bu sokağın insan hayatına kattığı kültürel ve sosyal açıdan çok farklı değerleri vardır. Eğer bu sokakta yaşıyorsanız Ası Bucaklılar diye anılan ya da benim tabirimle Beyaz Bucaklıların içinde yaşıyorsunuz demektir. Yani Hacıibişlerden başlayarak Yalancılar, Efendiler, Topaylar, Saklar, Cikcikler, İrbeeemcikler, Kirişler, Kuruşlar, Meçikler, Endemler, Kartlar, Kurtlar, Özeller gibi Bucak’ın yerli sülaleleri bir anda komşunuz oluverir. Bucak’ın yaşama, kültüre, özellikle ekonomiye bakış açılarını anlarsınız.
Akbaba sokak Bucak’ın tarihi müzesi gibidir aslında. Doğduğum ve büyüdüğüm ev, çatısı akan, odaları cami yüksekliğinde, rüzgârın bir hışımla girip nereden çıksam acaba diye kendisinin de şaşırdığı bir evdir bu bağ evi. Daha sonraları hızlı büyüme sonucunda jandarma karakolu ile birlikte düne kadar çook uzaklarda iki bina iken bugün merkezin tam ortasında kalmışlardır tarihin şahitleri gibi ama artık bu bağ evi de yıkıldı. Bu bina yıkıldı ya, kaymakamların, başkanların tıraş olduğu zamanın en havalı berberi, elindeki yağlı makineyle ense alırken aşk acısına bile taş çıkartan Berber Murat amcanın, bakkal Hacı Amat Hocanın, İpçi Nurten’in, berber İsmail abinin anılarına mekân olmuş dükkânları da yıkıldı. Sadece bu değil ki! Mesela Sakların tüpçü dükkânının ilk merkeziydi bu sokak, elektrikçi Arif abinin, buzdolapçı Ömer Damarcan’ın, kuru temizlemeci Paksancı Ali abinin, Berber Nadirle Hasan’ın, meslek hayatlarına başladıkları ilk yerdi. Her biri gözümüzün önünde bir ekol olan bisikletçi Remzi ile Ahmet amcaların dükkânları vardı. Bobinajcı Tuzcu Hüseyin abinin dükkânı vardı mesela benim korkudan giremediğim. Çıraklarına verdiği eğitimle babamın evlatlarını yetiştirme tarzındaki benzerlik benim gözümü korkutuyordu o dükkâna girerken. Hangisi daha etkiliydi bilmiyorum onun eğitimini almadım Allaha şükür ama çıraklarından görüp duyduğumuza göre baya ağır geçerdi eğitimleri. Çırak demişken o sokakta ne çıraklar yetişti bir bilseniz. Arasta kültürünün ahilik felsefesiyle yaşatıldığı bir sokaktı Akbaba Sokak. Mesela kitapçı Cevdet amcanın dükkânına giderken singerci Mehmet Abiyle o naif selamlaşmaları ya da tam tersine at arabacıların bu sokaktan geçerken daha fazla bağırıp dostlarına selam verişleri görülmeye değerdi. Bağırış çağırış var dediysem öyle hafife almayın bu sokağı bu sokak ne doktorlar ne avukatlar gördü arkadaşlar. Mesela Ali İhsan amcanın diş muayenehanesinde Bucak’ın yarısının dişi kalmıştır emin olun.
Yaşı 45 in üstünde olanlar hatırlar Saltoğlu sinemasında reklamsız bu akşam 21:45’te gösterime girecek olan Kartal Tibet filmlerini. Filmi biletli ya da duvar üstünden kaçak izlemek isteyenler bu sokaktaki Burdurlu bakkaldan alırmış çekirdeklerini. Daha sonra teknolojinin gelişmesiyle Bucak’ın ilk telefoncusu açıldı oraya Yaşar Telekom… Yaşar abinin de ilk iş yeriydi orası askerden gelip evlendikten sonra. Akbaba sokak Gazi caddesinden Ersan Özay (Hoca Ahmet Yesevi) Caddesine kadar uzanır. Yani bu sokakta yaşıyorsanız Berber Mehmet Acar’ın tıraş anında bir anda çalan Alyazma’yı duyunca tıraşı bırakıp oynadığına şahit olabilirdiniz. Ramazan günleri pastacı Osman abiden aldığınız tulumbalarla evin yolunu tutabilirdiniz. Gozak Bakkaldan aldığınız leblebi tozlarıyla ağzınızı burnunuzu kaybedebilirdiniz.
Ayrıca bu sokak köy dolmuşlarının kalktığı yerdi. Öyle bir önemi vardı bu sokağın. Azap Osman’la, Recap Abinin Karapınar dolmuşları her gün, Çebişli Halit emminin otobüsü perşembeleri bu sokaktan hareket ederdi. Çebiş otobüsünün bir havalı kornası vardı Perşembe pazarının taa öte başından duyulan sesi hala kulaklarımda. Karapınar’ın bugün hastanelerde çalışan sağlıkçıları, milli eğitimde çalışan öğretmenleri bu sokaktan geçti efendim. Ondandır biz ailecek kendimizi en az bir Susuz, en az bir Çebiş kadar Karapınarlı hissederiz.  Bu otobüsler sokaktaki kahvenin ve uzun yıllar herkesin aklında kalan adıyla Birkop’un önünden kalkardı. Birkop zamanın en büyük süpermarketi, ne müdürler ne başkanlar çalıştı o dükkânda öyle gülüp geçmeyin. Yıllar sonra bir dükkân açıldı adını Japon Pazarı verdi Oğuz abi. Adından mıdır bilmem diğer dükkânlara benzemiyordu çekinirdik giremedik Japon dükkânı burası diye.
Sabri amca evini yıktı yeni bir bina dikti köşe başına işte ondan sonra bir sürü esnaf katıldı bu sokağın şenliğine. Mesela günümüzün Belediye Başkanı bu sokağın sakiniydi bir zamanlar. Sıralı plakalı beyaz renk şahinleriyle köylerin altını üstüne getirirlerdi her gün Metin Çavuş’la. Bu binadan yapılırdı sokağın çay servisi. Çaycı Yakup amca oğullarıyla işletirdi çay ocağını. Megafondan Acar Tuhafiyeye 3 çay dedin mi dakkasında gelirdi tavşan kanı çaylar.
Senekçilerin, Hacıibişlerin sokağı olan Akbaba sokağın gündüzü esnaflık, akşamları mahalle arası dostlukların yaşandığı yerdi. Mesela şöyle bir sahne hatırlarım ben geçmişten Terzi Bekir amcanın evinin önündeki elektrik trafosundaki büyük sigorta atmış mahallede elektrik yok. Geçmiş gün sebebi bilmem teknik eleman gelmemiş. Mahalleli gaz lambaları, ışıldaklarla orada toplanmış ve sahne şu: “Kepçeci Mehmet abi kepçeyi yanaştırıp kaldırmış kepçenin içinde babam (ailecek genetikte var) ve sanırım sucu Mehmet Topay abi, sigortayı takmak üzere uğraşırken kepçenin altında sopa ve merdivenlerle hidrolik kaymasın kepçe sabit dursun diye destekleyen itfaiyeci Salih Abi, Mehmet abi… Hacı Salih abinin itfaiyecilik o zamanlardan içinde varmış demek ki…
Ha bir de çok çocuk vardı mahallede. Gündüzleri İstanbul’un en büyük iş merkezi gibi çalışan bu mahallede çocuk olmak zordur diyeceksiniz demeyin! Bu iş merkezinin çocuklar için muhteşem alanları vardı. Dillere destan bir vakıf arazisi Haydar tarlası ile Tıngı Nenenin evinin arkasındaki bağ bahçenin ağzı olsa da konuşsa. Yok vaz geçtim iyi ki ağzı yok. Gülizar teyzem umarım affetmiştir bizi ne yapsak hakkını ödeyemeyiz.
Yani düğün bayram cenaze, iyi günde kötü günde öyle güzel bir sokaktı bu sokak. Gelelim bu sokağın en eski, tarzını, şeklini hiçbir şeyini bozmamış günün yazılarına konu olan Hüseyin Tezyal abimize… İyi ki varsın iyi ki doğdun… Şu söylediklerimin onlarca fazlasına şahit olmuş ve hala Bucak müzesi dediğim o sokaktaki müzenin en eski parçası olarak sana çok teşekkür ederiz.
Bu sokaktan gelmiş geçmiş Terzi Bekir, Yağcı Mevlüt, Hacıibişin Fuat, Senekçi Amca gibi ahirete göç etmiş herkese Allah’tan rahmet, kalan herkese sağlık sıhhat ve güzel günler dilerim.