Benim adım Ziya Yeter. Beni eskiler Camcı Ziya diye tanır. Bir tek kızım var. 2 tane torunum var. Yengeniz hayatta. Birlikte yıllardır yaşam mücadelesi vermeye devam ediyoruz. Çocuğumu evlendirdim. 2 torunum var.  1940 doğumluyum.

bucak camcı ziya

  Sene 1949 ben burada cam işi yapmaya başladım babam ile birlikte. Babam da o zamanlar Kuran kursunda öğretmen, camide imam. Ben dokuz yaşına gelince babam dedi ki oğlum hadi gidelim dükkanımıza çalışalım dedi. Baba dedim ben ne anlarım bu işten.. Olsun oğlum Allah yardım eder bende öğretirim sana bu mesleği dedi. İşte o gün başladım bu işe. 1965'te babam tamamen bana bıraktı. Bırakırken de babam bana o zamanın parası ile 10 bin lira para vereyim sen bu dükkanı işlet dedi. Dedi ama zaten 36 bin lira borcu varmış. 16 bin lira da alacağı var.

bucak camcı ziya

Bu şekilde babamdan dükkanı devraldım. Aldım ancak ne alacaklardan bir kuruş geliyor, ne de başka bir gelir var. Uzunca bir zaman dayanmaya çalıştım. Ufak tefek paralar kazandım kazanmasına ama yetiremedik tabi.. Bir gün gittim babamın yanına.. Baba,  işte anahtarın, işte dükkan. Ben bu işi bıraktım. Ben bu saatten sonra ameleciliğe gideceğim. Babam dedi ki oğlum sen amelelik yapamazsın, o mesleği hiç görmedin. Olsun baba öğrenirim onu da yaparım dedim.  Tabi her ne kadar yaparız dediysek de biz kendi mesleğimizden vazgeçemedik.  Ben babamın 36 bin lira borcunu ödedim burada camcılık yaparken.. Ama alacak defteri hala durur. O paraları hiç bir zaman alamadık.. O günden bu güne daha hala devam ediyorum.

bucak camcı ziya

Bunda yaklaşık 35-40 sene önce şu an bulunduğumuz iş yerimin önünde macun karıyordum. Bir tane  vatandaş da beni izliyor. Döndüm dedim ki ''amcam sen falancalardan mısın'' evet amca dedi. Daha önce gördüğüm konuştuğum birisi değil kendisi. Aradan yaklaşık 30 sene geçti. Aynı vatandaş buraya cam almaya gelmiş. Aradan uzunca bir zaman geçtiği için ve aklımız eskisi gibi ermediği için tanıyamadım tabi.

Bu sefer ‘’amcam sen kimlerdensin’2 diye sordum. Adam şaşırdı. Dedi ki ziya amca sen bundan 30 sene önce bu dükkanın önünde beni hiç tanımadan kimlerden olduğumu bilmiştin. Şimdi beni bilemedin dedi. Dedim ki amcam bizim hafızalar doldu. Artık kayıt almıyor... Bende size kayda aldığım kadar hayatımdan bazı kesitleri anlatayım..

bucak camcı ziya

Eskiden bu dükkanın bulunduğu yerler hurdalıktı. Dam evler vardı. Birde burada meşhur Kadı Mehmet efendi vardı. Bir gün Mübarek Ramazan aylarındayız. Dükkanın önünde oturuyorum. Adamın birisi oruç tutmamış. Bizim meşhur Kadı Mehmet Efendi elindeki asayı adamın ensesine geçirdi. ''Şahit olun'' dedi adama bakarak.. ''Senin bu müslümanlara garezin nedir'' dedi. Adam şaşırdı, korktu. Ürkek bir sesle 'seni mahkemeye vereceğim'' dedi. 

Bende hemen yanaştım dedim ki '' Hop bilader sen bu adam kim biliyor musun? Buraların kadısı Mehmet Efendidir. Devlet devlete hiç şikayet edilir mi dedim. Olsun dedi ben mahkemeye vereceğim. Sonra tabi başka insanlardan da Kadı Mehmet Efendinin namını duyunca mahkemeye de verememiş...

bucak ziya amca

Mesleğinizle ilgili unutamadığınız anılarınızdan bahsebilir misiniz ?

Bu memlekette yetişmiş ne kadar camcı varsa hepsi benim çırağımdır. Hatta Antalya'da sayısını hatırlayamadığım kadar camcı çıraklarım var. Tabi devam ettiriyorlar mı bilemiyorum. Ama Bucak'ta kalmadı. Vefat edenler oldu, bırakıp başka işlere yönelenler oldu.

 Sene 1957.. Camcılık yapıyoruz ama bu işin püf noktalarını da öğrenmek istiyorum bir taraftan. Bir gün kafaya koydum Burdur'a gideceğim ve püf noktaları öğreneceğim.  Bir tane bisikletim var. Sabahın erken saatlerinde düştüm yola bu bisiklet ile. Çeltikçi’de sabah namazını kıldım oradan yoluma devam ettim. Burdur'da da çıraklar var bildiğim. Onları buldum. Buldum ama daha ilk dakikadan beni bir temiz dövdüler. Bucak gibi bir yerden kalkıp buraya gelinir mi diye.. Amaçları farklı tabi. Ellerinden işlerini alırım diye korktular. Dayağı yedim ama vazgeçmedim. Mahallenin birinde cam takılacakmış. Oraya gitmek için hazırlanıyoruz. Tabi bu esnada pencereden bir amcamız yaşananları görmüş. Ali amcamız. Seslendi bana, ziya sen kal dedi. Buyur amca dedim.

Senir mahallesinde bir ev var camları takılacak sen oranın camlarını takabilir misin dedi. Takarım amca dedim. E peki camın macununu nasıl yapacaksın dedi. Malzemeyi ver ben kararım dedim. Nitekim ben o evin camlarını taktım. Akşam vakti gelmiş yaptığım işi kontrol etmiş. Sonra benim yanıma geldi. Ne yaptın Ziya efendi bitirdin mi işleri ? Bitirdim amca kontrol edebilirsin dedim. Hayır Ziya. Bakmaya gerek yok dedi. Ben baktım senin haberin yok. Anladım ki sen bu işin ehlisin. Senin ne işin var buralarda. Bucak gibi bir yerden bu soğukta gelip gidilir mi dedi. Ustam ben bu işin püf noktasını öğrenmek için buraya gelip gidiyorum dedim. Sen bu işi öğrenmişsin zaten Ziya efendi senin hazırladığın macunu, taktığın camı bu çıraklardan hiçbiri yapamıyor ben sana hiçbir şey öğretemem sen zaten öğrenmişsin dedi. Tabi bu vesile ile Burdur’da da çok çalıştım çok cam taktım.

bucak ziya amca

Ben camcılık yaptığım senelerde camı 9 liraya alıyordum iyisini alıyordum. Bir gün babama dedim ki; ‘’Ya baba ben camı 9 liraya alıyorum ama 4 liraya da cam var ondan alsam ikisini karıştırsam ne olur’’ dedim. Babam ‘’oğlum o para haram olur’’ dedi. O zamanlar camlarımı Mersin ilinden alıyordum. Tabi kendim gidip camlarımı seçiyorum alıyorum.  Bir gün fabrikanın müdürü dedi ki; Ziya amca sen hiç defolu mal almaz mısın? Yok dedim müdür almam.  ‘’neden’ dedi. Haram olur müdür ama sen buraya gelip alacağım camları seçtiğime kızıyorsan bir daha senden mal da almam dedim.  Yok Ziya amca dedi. Sen malın iyisini çok iyi seçiyorsun o yüzden sordum dedi.

Bir gün tesadüf İstanbul’dan mal almam gerekti. Bucak’a dükkanın önüne kamyonla mal geldi. Şoför hemen kasayı açtı. Dur dedim hemşerim ben bu camı almam kapat kapıları dedim. Ne oldu amca dedi. Bu cam roman malı dedim almam. Antalya’daki aracı olan malı gönderen kişiyi aradım. Muharrem ismi. Dedim muharrem ben bu camı almam bu cam roman malı dedim. Olur mu Ziya amca senin için geldi bu mal İstanbul’dan dedi. Muharrem hemen İstanbul’u aramış. Bucak’a gönderdiğiniz mal roman malı imiş.

Ziya amcamız bu camı almıyor. Kasayı açar açmaz anlamış adam malın ne olduğunu demiş. Bu muhabbetin üzerine fabrikanın satış müdürü benim numaramı istemiş Muharrem’den. Aradı beni. Ziya efendi dedi sen bizim malı beğenmemişsin hayırdır dedi. Beyefendi ben İngiliz, Fransız, Japon, İsrail, Rus mallarını sattım. Roman malı da sattım ama hiç para kazanmadım. Bu gözler bütün camları gördü beyefendi kandırılmam dedim. Bunun üzerine tamam Ziya amca dedi kapattı telefonu. Aradan belli bir zaman sonra bu fabrikanın müdürü beni kursa davet etti. Bende davete icabet ettim tabi. Gittim kursa. Fabrikanın yüzde 51’i Vehbi Koç’unmuş. Başımızda duruyor. Kursu aldık almasına ama bu belge ne işime yarar ki benim… Burada kursu aldıktan sonra döndüm memlekete….

Sene 1977 Bucak Karacaören barajında cam takıyorum. İş yaptıran firma özellikle ısı cam istedi. Buradaki cam takma işim uzun sürdü. İşi bitirdik bitirmesine ama paramı alamıyorum. Neden mi? Belgem yok diye… Firma sahibi belgen olmadan sana para ödeyemeyiz dedi. ‘’Bu belge de benim ne işime yarayacak’’ demiştim ya… Heh işte tam o esnada belgem olduğu aklıma geldi. Sinirle Karacaören’den çıkıp Bucak’a geldim. Yürüyerek… Yağmur da yağıyor. Hani deriz ya ahmak ıslatan. İşte o cinsten. Kursta verilen belgeyi aldığım gibi o gün geri döndüm. Belgeyi verdim bizim para bir anda ortaya çıktı… Ama aht ettim içerlerdim bir kere… Velhasıl kelam belge önemli…

bucak camcı dayı

Aradan 6 ay geçti ya da geçmedi.. Bizim Karacaören’deki camlardan biri kırılmış. Özellikle ısı cam istediler ya. Tabi o cam da buralarda yok Denizli’den geliyor. Hemen Denizli’den camı getirdim.  İçime doğmuş olacak ki bana tıpış tıpış geldiler o camı takar mısın dediler. Süründürme sırası bende anlayacağız… Elimi de öpseniz ayağımı da öpseniz o camı takmayacağım dedim. Bunun üzerine Isparta ve Antalya’dan da takacak kimseyi bulamayınca bana muhtaç oldular. Firmanın müdürü ayağıma geldi. Ziya bey biz ettik sen etme gel bizim camı takıver dedi. Sen haklısın sana zamanında eziyet etmişler ama bu camı hiçbir yerden gelip takmıyorlar dedi Müdür de o kadar iyi bir insan ki, konuşmalarıyla ruhumu okşayınca kıyamadım ‘’müdür senin hatırın için bu camı takarım ama ben bir daha oraya yürüyerek gelip gitmem. Denizli’den camı getirme masraflarını ve Karacaören’e git gel masraflarını karşılarsanız ancak o zaman gelip takarım hepsi 325 lira tutuyor’’ dedim. ‘’Amca 500 istesen yine verecekler’ ’dedi. Öyle ya bu işi bu bölgede yapan bir tek ben varım… Hem de belgeli 😊

Gel zaman git zaman derken, yasta kemale ererken bir kanser illetine yakalandık. Doktor 3 ay ömrün var demesinin üzerinden 20 sene geçti. Hala bu küçücük cam dükkanını sabah 08:30 açar, aksam 17:00’da kapatırım. Ne gelen olur ne giden ama insan vazgeçer mi sevdasından.. Bizde geçemiyoruz. Sizin gibi genç nesilin  aklına gelmek ve  beni  burada ziyaret etmeniz çok güzel bir duygu.