Özellikle art arda gelen insan öldürme ve şiddet olaylarından sonra bir kez daha anladım ki değer vermiyoruz birbirimize. Küçük ilçemizde bile kısa sürede bu kadar çok şiddet olayı olması korkutuyor insanı.
Türkiye genelinde nasıl acılar yaşandığını tahayyül edemiyoruz. Özellikle şu pandemi döneminde yaşanan buhran ve maddi sıkıntılardan olsa gerek insanların tahammül seviyeleri azaldı ve en ufak olayda bile sinirli ve agresif tutum sergilenmeye başlandı. Her olayın nedenleri, oluş şekilleri farklı o yüzden detaya girmeden ve masumiyet karinesine aykırı davranmadan genel olarak tahammülsüzlükten ve insanların aklına son dönemlerde hemen şiddet gelmesinden bahsetmek istiyorum. 

Her Ramazan ayında eski Ramazanlardan dem vurulur, eski zamanlara özlem duyulur ya eski zamanlara özlem duyar hale geldik yine. Özellikle son zamanlarda başka bir düşünceye karşı düşmanca tavır almaya çalışanların sayısı ve linç kültürü arttı. Şüphesiz salgınlar insanları yalnızca bedensel açıdan değil ruhsal açıdan da tahribata uğratıyor, toplum hafızasında ve psikolojisinde derin izler bırakıyor. Özellikle son dönemlerde yaşanan şiddete eğilim, intihar vb. haberlerin haberlerde sıkça yer almasında bunun etkisinin de çok olduğunu düşünenlerdenim. Ancak hiçbir psikolojik buhran da başkasının yaşama hakkını, fikir özgürlüğünü elinden almanın nedeni olamaz elbette. İnsana en büyük kötülük yine insandan geliyor. Duymuyoruz, görmüyoruz.

Ancak son dönemde sayıları çoğalan ve içimizde olan şiddete meyilli insanların sayıca çokluğu geleceğe umutla bakmayı da zorlaştırıyor. Almanya'da bir hayvanat bahçesinde 'dünyanın en tehlikeli hayvan türü' diye bir bölüm varmış, içindeyse sadece aynalar varmış. Her yerin suç mahalli haline gelmeye başlamasından sonra bu duruma hak vermemek mümkün değil. Çünkü Birbirinin söylediğini yanlış anlamaya meyilli, hep şiddet yanlısı tavırlar sergileyen kişilerin sayısının varlığı da giderek artmakta. İnsanların aklında şiddete ve öldürmeye yönelik fikirler olunca buna yönelik haberlerde detaylara yer verildikçe planlar daha detaylı kurulmaya devam ediyor. Ateş düştüğü yeri yakıyor elbette.

Öldürülen kişinin arkasında kalan çocukları, annesi, babası, eşine oluyor olan. Bir anlık sinirin, öfkenin, gafletin, aldanmışlığın, intikamın adı her ne olursa olsun o anlık hareketin sonucu sadece bir canı almak olmuyor, bir aileyi büyük bir acıyla, kapanmaz bir yarayla baş başa bırakmak oluyor. Kişi bunun farkına çok sonradan varıyor. Elbette bu konuda uzmanlığım olmadığı için psikolojik boyutları bilmem mümkün değil. Varsayımsal olarak konuya yaklaşıyorum.  Kimsenin birinin kalbinde yanan hayat koruna gözyaşı yağmuru yağdırmaya hakkı yok. 

Kadere inanan kişileriz ancak cetvelle çizemiyoruz kaderimizi. Engebeler oluyor, yorgunluklar oluyor, kırgınlıklar oluyor, saniyeler önce mutluluktan kahkahalar atarken saniyeler sonra suratımızı asıp içimize kapanabiliyoruz. Bunlar başkasının özgürlüğüne, yaşama hakkına, vücut dokunulmazlığına  müdahale etme hakkı vermiyor. Bu süreçte birbirimize karşı saygı ve sevgi sınırlarını korumak da en önemli şey oluyor. Karşıt fikirlere şiddetle karşı çıkmak konusuna gelince de başkasının fikrine saygı duymak demek onun fikrine katılmak demek değildir. Fikir özgürlüğüne saygı duymaktır. Şimdi dönelim vicdan terazimize. Gerçeği o söylesin hepimize. Değer vermiyoruz birbirimize.
 
AV. HASİBE DERYAL