İÇTEN BİR MERHABA…
Öncelikle ilk  yazıma sizlere merhaba diyerek başlamak istedim. Artık ben de GazeteBU ailesinin bir ferdiyim, her hafta bu köşede sizlerle buluşup sohbet havasında hasbıhal edeceğiz. Kimi zaman gündeme dair konulardan dem vurup, kimi zaman geçmişe ve geleceğe dair fikir beyan edeceğiz. Şu zor günlerde en önemli olan şey; her ne kadar mesafe olarak birbirimizden uzak durmamız gerekse de kalben birbirimize yakın olmamız gerektiği. O zaman madem ki günlerimiz salgın hastalıkla geçiyor. O zaman bu yazımı koronavirüs salgını ile ilgili yazmalıyım dedim kendime.
ÇUVALDIZ
            Yüzyıllar boyunca dünyanın başından pek çok salgın geçti. Örneğin bundan 100 yıl önce meydana gelen İspanyol gribi (1918-1920) tüm dünyayı etkisi altına almış, birçok insanın ölümüne yol açmıştır. O döneme ait fotoğraflardan da görüleceği üzere şu an olduğu gibi insanlar maske ile yaşamak zorunda kalmış ve 2 yıl boyunca virüs tehdidi altında yaşamışlardır. Bugün, ülkemizi ve tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs salgını da yıllar önce meydana gelen İspanyol gribinde ve diğer salgınlarda olduğu gibi çok büyük bir tehdittir.
 Tüm Türkiye olarak en büyük yanlışımız ise bu düşman tehdidini göz ardı edip tedbirlere uymamaktır. Hep birlikte ülkemizde ilk vakanın görüldüğü 10 Mart 2020 tarihine gidelim. Herkes ekran başında Sağlık Bakanımızın ağzından çıkacak kelimelere kilitlenmişti. Kimi ilk vakaya beddualar ederken, kimi iyileşmesi ve virüsün ülkeye yayılmaması için dualar ediyordu. Ne zaman ki 15 Mart 2020 tarihinde ilk ölüm gerçekleşti, işte o zaman salgının ciddiyeti kavranmaya başladı. Hepimiz bu süreci birlikte yaşadık;  tedbirleri, izolasyonu, sokağa çıkma yasaklarını, bayramlarda sevdiklerimize gidememenin ve onların ellerini öpememenin hüznünü… İlk zamanlar olayın ne kadar ciddi olduğunun farkında iken, her gün yayınlanan turkuaz tabloyu korkulu gözlerle izlerken şimdi sanki o zamanları biz yaşamamışız gibi bir rehavete kapılıyoruz.
Hep birlikte düşünelim. Örneğin ilçemizde ilk vakanın görüldüğü zaman bile dedikodu kazanı kaynamış. İnsanlar hasta ile ilgili “ Nereden gelmiş, hiç düşünmemiş mi, hasta olduğunu bile bile nasıl dolaşmış , hastalık yayılırsa bu kadar insanın vebalini  nasıl alacak…” gibi suçlamalarla yalan yanlış bir çok bilgiyle hastayı suçlamıştı. O gün vaka 1 iken şu an 1.000 e yaklaşmış durumda ve hatta belki bu yazıyı yazdığım sırada 1.000 in üzerine çıktı bile. Fakat şu an o hastaya söylenenler belki de herkes tarafından yapılıyor. Maskesiz sokakta dolaşanlar, mesafe kuralını hiçe sayanlar, “ ben de hastalık ne arar“ diye virüsü sevdiği herkese bulaştıranlar ve daha niceleri. Bunları yapan hepimiziz. Çünkü o kadar sinsi ve görünmez bir düşmanla karşı karşıyayız ki hasta olduğumuzu bilmediğimiz için taşıyıcı olabiliyoruz. Bu nedenle iğneyi kendimize çuvaldızı başkalarına batırmalıyız. Maske , mesafe, temizlik üçgeninde geçmesi gereken şu günlerde sevdiklerimize yapabileceğimiz en büyük iyilik ve sevgimizin  en büyük göstergesi mesafe çerçevesinde onlardan uzak durmak olacaktır.
ELBET BİTECEK
Uzun lafın kısası yoktur ama tüm bunlardan çıkarılan bir sonuç var ki o da şudur: Tüm zor günlerin bittiği gibi bu günler de elbet bitecek. Ne kadar sürer orası muamma ama tebdirler ile bu hastalığı yaymamak da biraz bizim elimizde. Güzel Bucak’ımızda hiç vaka olmayan günleri de göreceğiz. Tekrar görüşmek üzere…
AVUKAT HASİBE DERYAL